Lean Teacher

Sürdürülebilir Verimlilik

Yazdığını Yaşamak: Liderliğin Sessiz Devrimi

Yazdığını Yaşamak: Liderliğin Sessiz Devrimi

Yazmak, niyetin görünür hâlidir.
Yapmak, o niyetin arkasında durmaktır.
Ama gerçek dönüşüm, bu ikisinin birleşiminde saklıdır: Yazdığını yaşamak ve yaşatmak.

Kurumsal Metinlerin Ötesi

Strateji belgeleri, vizyon sunumları, değerler bildirgeleri, el kitapları, politikalar…
Kurumsal dünyada yazmaktan çok bir şey yok… Dokümanlar, yazılar, belgeler arasında boğulur gidersiniz.

Her şeyin bir politikası vardır.

“Çevreyi koruyoruz, insana saygı duyuyoruz, farklılıklara saygılıyız, ayrım yapmıyoruz…” Valla bak diye Genel Müdür de imza atar hatta bunlara, panolara asılır, üstüne çarşaf çarşaf web sitesinde de yayınlanır.

Denetimde sorarlarsa ahan da bak burda diye milletin kafasına kazınır.

Tedarikçilere de yollanır, “biz buyuz bak ona göre ayağını denk al” diye…

Ama yazılanlar yaşanmadığında/yaşatılmadığında, kelimeler güven kaybına dönüşür.

Oysa çalışanlar bilir: duvarda asılı olan değerler değil, o işyerinde yaşanan davranışlar, çalışanlara yaşatılanlar ve hissettirilenler belirleyicidir.

“İnsanlar söylediklerinizi değil, yaşattıklarınızı hatırlar.”

Yazmak, bir davettir. Ama o davete katılım, davranışla olur.
Yazmak, bir niyet beyanıdır. Ama niyetin gerçekliği, eylemle sınanır.

Liderlikte Tutarlılık

Bir liderin yazdığı değerleri yaşaması, kültürel dönüşümün en sessiz ama en etkili devrimidir.

Örneğin:

  • “Açık iletişim” diyorsak, geri bildirime kapalı olamayız.
  • “Psikolojik güvenlik” diyorsak, hatayı cezalandıramayız.
  • “Sürekli iyileştirme” diyorsak, önerileri görmezden gelemeyiz.
  • “Aileyiz” diyorsak, çalışanlarımızı mağdur edemeyiz.
  • “Güven” şirketimiz için önemliyse, güvenilir olmalıyız.
  • “Yanınızdayım” diyorsak, zora gelince kaçamayız
  • “Söz” diyorsak, o sözleri tutmamak için kırk takla atamayız
  • “Takım ruhu” diyorsak, başarıyı sadece bireylere mal edemeyiz.
  • “Adalet” diyorsak, ayrıcalıklı davranışları normalleştiremeyiz.
  • “Şeffaflık” diyorsak, kararları kapalı kapılar ardında alamayız.
  • “Katılımcılık” diyorsak, fikirleri sadece formalite olarak toplayamayız.
  • “Gelişim” diyorsak, geri bildirim vermekten kaçınamayız.
  • “Saygı” diyorsak, farklı görüşleri bastıramayız.
  • “Empati” diyorsak, duygusal tepkileri küçümseyemeyiz.
  • “Liderlik” diyorsak, sadece unvanla yetinemeyiz.
  • “Sorumluluk” diyorsak, hataları başkalarına yükleyemeyiz.
  • “İnovasyon” diyorsak, risk alanları cezalandıramayız.
  • “Öğrenen organizasyon” diyorsak, hatalardan ders çıkarmayı reddedemeyiz.
  • “İş birliği” diyorsak, bilgi paylaşımını engelleyemeyiz.
  • “Güven” diyorsak, çalışanları kontrol altında tutmaya çalışamayız.
  •  “Müşteri odaklılık” diyorsak, çalışanı görmezden gelemeyiz.
  • “Çeşitlilik” diyorsak, farklılıkları sadece vitrin olarak kullanamayız.
  • “Dürüstlük” diyorsak, zor konuşmaları erteleyemeyiz.
  • “Tutku” diyorsak, sadece kampanya dönemlerinde heyecanlanamayız.
  • “Hesap verebilirlik” diyorsak, başarısızlıkta sessiz kalamayız.
  • “Sadakat” diyorsak, güveni tek taraflı bekleyemeyiz.
  • “Hizmet kalitesi” diyorsak, çalışan refahını ihmal edemeyiz.
  • “Sadelik” diyorsak, süreçleri karmaşıklaştıramayız.
  • “Cesaret” diyorsak, konfor alanından çıkmaktan kaçınamayız.
  • Yetkinlik” diyorsak, gelişim için zaman ve kaynak ayırmalıyız.
  • “Söz veriyorsak”, hatırlatıldığında savunmaya geçmemeliyiz.

Yazdığını yaşamak, liderin görünmeyen ama hissedilen gücüdür.
Çünkü tutarlılık, güvenin en sessiz dilidir.

Yazdığını Yaşamak

Kurumsal alerjilerin çoğu, yazılanla yaşanan arasındaki uçurumdan doğar.
Çalışanlar “değerler tiyatrosu”nu fark ettiğinde güven, yerini kabullenilmiş çaresiz bir sessizliğe bırakır.
Değerler tiyatrosu, çalışanların güvenini değil, küskünlüğünü büyütür. Bu yüzden yazmak cesaret ister, yaşamak ise samimiyet.

Değerlerin sahnelendiği ama yaşanmadığı bu kurumsal oyun içerisinde herkes rolünü çok iyi oynar. Aslında herkes -mış gibi yapmaya devam eder.

Sunumlarda alkışlanan değerler…
Duvarlarda çerçevelenen ilkeler…
Eğitimlerde tekrar edilen içi boş klişe kavramlar…

“Yazılı olanla yaşanan arasındaki fark, kültürel çatlağın başlangıç noktasıdır.”

Yazmak, bir ideal çizer.
Yaşamak, o idealin sınırlarında yürümektir.
Ve o yürüyüş, bazen yalnız, bazen dirençli, ama her zaman dönüştürücüdür.

Yazdığını yaşamak, sadece bireysel değil, sistemsel bir taahhüttür.

Eğitim içerikleri, sadece bilgi değil davranış tetikleyici olmalıdır.

Kampanyalar, sadece görsel değil, davranışsal iz bırakmalıdır.

Sloganlar, sadece motive edici değil, hesap sorulabilir olmalıdır.

Bu yüzden liderler için yazmak, bir strateji değil; bir sorumluluktur. Kopyala yapıştır metinler yerine, yazılan her kelimenin arkasında durmayı gerektiren bir sorumluluk bekler liderleri. Bu da kolay iş değildir…

Çünkü;

Bir organizasyonun kültürü, yazılanlarla değil, yaşananlarla inşa edilir.
Yazmak tuğlaysa, yaşamak harçtır.
Tuğlalar ne kadar sağlam olursa olsun, harç olmadan bina ayakta kalmaz.

“Kültür, yazılan politikalar değil; yaşanan alışkanlıklardır.”

Yazmak, bir davet.
Yaşamak, o davete katılmak.
Ve dönüşüm, bu katılımın kolektif hâli.

Yazdığını yaşa. Çünkü kelimeler, eyleme dönüşmediğinde sadece ses olur. Ama yaşandığında, kültür olur.

Unutma, değerler duvarda değil, davranışta yaşar.

Güven, iletişim, iyileştirme… bunlar sadece kelime değil, her gün yeniden seçilen bir tutumdur.
Ve gerçek liderlik, yazdığını yaşamakla başlar.

Liderlikle ilgili bir makale okumak isteyenler bu yazıya göz atabilir.

Sevgilerimle,

Lean Teacher

 

Yazdığını Yaşamak: Liderliğin Sessiz Devrimi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön